ODALAR
Bir iki üç…merdivenler, sokaktan geçen arabalar, bakkalın kapısında asılı duran toplar…ben kendimi bildim bileli sayarım. Sonra renklerine ve kokularına varana kadar ince ince kodlarım, zihnimde özel numaralanmış odalara her duyguyu her görseli nakış işler gibi işlerim. Öğretmenlerim ailemle kafa kafaya verip matematik ve hayalperest olmam dışında başka bir başarım olmadığında hem fikir olduğu gün bana da fazla seçenek kalmadı .Matematik bölümünü tercih sıramın başına yazmalarına karşı çıkmadım ne de olsa sayılar güvenilirdir, yanıltmaz, ve karmaşa yaratmaz.
Üniversiteyi sevdim. Genelde dersler büyük amfide yapılıyor. Tavanlar yüksek, kışın neredeyse hiç ısınmayan devasa bir bina. Tam tamına kırk dört tane dikdörtgen pencere var. İlk geldiğim gün saymıştım. Zihnime kodladığım için her seferinde yeniden saymama gerek kalmıyor. En önde sıra başındaki yerimi alıyorum. Oturma yerim en sevdiğim dersten en sevmediğime göre ön sıradan başlayarak değişir, böylece hiç kafam karışmıyor. Bazen yerime biri otursa da sorun etmiyorum, döngü değişebilir. Bir hata payı her zaman vardır.
Ritüelim başlasın. Kalın ders kitabımı masaya koyup ilgili sayfayı açtım, evet derse hazırım. Prof. anlatımına geçer. Tahtadaki büyülü şekiller ve dansları ile zihnimdeki müzikal başlar. Bittiğinde hani güzel bir filmin ardından sihrin dağılmaması için biraz daha oturursunuz ya ben de öyle otururum uzunca bir süre. Zihnimde beliren yeni imgeleri sindirebilmek ve zihnimdeki odalara geçmesine izin veririm kayıt usulca tamamlanır belleğimde.
Düşüncelerimin arasında birden yanımda birinin yoğun ışığını hissediyorum. Saçlarının rengini yayılan bal kokusundan tahmin edebiliyorum. Koku giderek bunaltıcı bir şekilde artıyor. Kafamı kaldırıp bakıyorum o zamana kadar görmediğim derinlikte bir çift göz bana bakıyor.
-merhaba, topoloji notlarını alabilir miyim? Onu tanımıyorum. Daha önce görmüştüm mavi bir renk yayılıyor vücudundan. Her yere bulaşıyor mavilik. Gülüyor maviliğe biraz mor bulaşıyor;
-Sadece seninle sohbet açmaya çalışıyorum ben Başak! Elini uzatıyor. Başak beş harf rengi kahverengi, kokusu yasemin. Ben kafamda kodlamalarımı tamamlarken sıkılmış olacak ki sabırsızlanıyor;
-Biraz yürüyelim mi? başımla onaylıyorum.
-Çok sessizsin, hep bir şey hesaplıyorsun sanki. Bakışları soru işaretleriyle dolu. Bahçeden B bloğun girişine uzanan beton yola takılıyor gözüm.
Duruyorum. Betonun tam ortasına bu sarı papatyaları nasıl ekmişler acaba? Ben bunları düşünürken saçlarından yayılan bal kokusu dikkatimi dağıtıyor.
– Neye bakıyorsun? Neden durdun?
– Papatyalar ne kadar simetrik değil mi? Yalnız olsam kesin cetvelimi çıkarmış ölçmeye başlamıştım. Gözlerim simetrinin büyülü kusursuzluğunda hipnotize olmuşken birden fark ediyorum ki kocaman açılmış göz yuvalarında iki boş çukuru andıran manasızlıkta öylece bana bakıyor.
-Hangi papatyalar? Uzatmıyor. Küçük gezintimizi yarıda bırakıp amfiye geri dönüyoruz.
Prof. çoktan gelmiş topolojik yüzeyleri tahtaya çiziyor. Şekillerin dansı, bu ahenk beni büyülüyor. Dersi dinlerken kısa bir süreliğine zihnim yeni arkadaşıma kayıyor, eğer kaçmazsa bu dördüncü arkadaşım olacak. Sayı çok az olduğundan sayması kolay. Birinci sınıfta Kaan, altıncı sınıfta Ali ve lisede Hazal. Üniversitede Başak. Yaşamımın ilk yirmi yılı normal olmamam ile ilgili konuşmalarla geçti. Bence yirmi yılda dört arkadaş hiç fena bir sayı değil. Her beş yıla bir arkadaş oldukça simetrik bir sayı keyfim yerinde, sırıtıyorum.
Herkes gibi benim de zor günlerim oldu tabi. İlkokulda resim yaparken öğretmenim alıp uzun uzun incelerdi eserimi. Şu an ezbere bildiğim her açıda evirip çevirir tanıdık bir çizim arardı kağıdımda.
-Bu nedir Kenan?
-Ev öğretmenim
-Peki evin duvarlarından çıkan şeyler nedir?
-Onlar evden sıkılıp dışarı çıkmaya çalışan sayılar.
-Hmm peki bu 8 sayısına benzeyen mor şey nedir?
-O sayıların bilge ağacı öğretmenim
-hiç mor ağaç görmemiştim. Sesinde ki ton anneme bu çocuk normal değil dediği tonun aynısıydı. Ses tonu kodlarımı beynimdeki odalara o yaşta istiflemiştim.
-Sizin için üzüldüm öğretmenim. Gördüğüm renkleri görememesi benim suçummuş gibi bakıyordu.
Oysa onun için gerçekten üzülüyordum. Bu renkte ağaç görmediğine göre kokusunu da bilmezdi. Mor; çağlayanlar gibi kokar diye anlatacaktım ki öğretmenin acıyan bakışlarını görünce vazgeçtim. Normal olmak nasıldı acaba? Bu soru o yaşta beynime kazındı.
Zihnimdeki sistemle gurur duyuyorum. Onu ben özene bezene kurdum; bin tane odanın hepsinin bir numarası var ve hepsi farklı renklerde, böylece hiçbiri karışmıyor birbirine. İşçiliği kusursuz bir saat gibi işliyor yıllardır.
Başak her geçen gün beni yakından tanıyor. Odalardan ona da bahsettim, soruyor bazen. Göz rengi yeşil olduğunda anlıyorum ki sıradan bir soru soruyor, benim normal olmadığımı düşündüğünde ise gözleri derin bir boşluk gibi iki boş çukura dönüşüyor. Onun tüm duygu durumlarını ve renklerini kodladım. İnsanların beklentilerini bu kodlar olmasa nasıl çözerdim. Matematik her şeyi sınıflamamı sağlıyor, zihnime sağlık!
Bazen kodlamakta çok zorlandığım duygular olunca kısa devreler yaşıyorum. Mesela geçen gün renkleri ve sayıları konuşurken Başak birden elimi tuttu midemde bir dalgalanma başladı. Odalardaki numaralar netliğini yitirdi. 45 numaralı oda 46 ile çarpıştı sonra 47… Domino etkisiyle tüm odaların kapıları açıldı. Öylece kalakaldım, belirsizlik odası 450 numara. Bu odayı sevmiyorum öğretmenlerimin bakışları geliyor bu odada hep aklıma.
Bana normal olmayı öğretecekmiş Başak geçen gün yurda giderken öyle dedi, heyecanlandım. Sürekli soru soruyor, bazılarını geçiştiriyorum.
-Kenan bana güveniyor musun? Güven 5 harf hepsinin alfabedeki yerini sayıyorum hızlıca aklımdan. Hop zihnimin 5 harfliler odasına kopyalıyorum çabucak.
Bahçede çok fazla sayı ve koku var bunalıyorum. Cevap bekliyor. Evet diyorum belli belirsiz. Kullandığımız her kelime zihnimdeki odalara kopyalandığından çok uzun kelimeler seçmiyorum. Benim aksime o çok uzun cümleler kuruyor. Domino taşları yeniden devrilmese bari.
-Artık bu kadar düşünmeyi ve yorulmayı bırakmalısın sadece bu anı düşün sayıları ve renkleri değil. Deneyelim mi? Bu kız hiç vaz geçmiyor.
Bak bu zambak; kokusu yok ve bir sayı değil tamam mı? sadece bir çiçek. Yanılıyordu zambak çok yoğun bir kokusu olan ayrıca çift bir sayıyı gösterir. Kızmaması için ses etmiyorum kafamı sallıyorum. Ama anlıyor yüzü soluyor, sessizleşiyor. Bu vazgeçme ifadesini iyi bilirim. İlkokul öğretmenimde böyle bakardı ama hiç bir şey söylemezdi.
-Tamam deneyeceğim Başak hadi başka bir şeye bakalım.
Onu mutlu etmek için günlerce haftalarca deniyoruz. Kendimi mürekkebi bitmiş ama yine de hohlayıp yazması beklenen tükenmez kalem gibi zorluyorum. Nihayet günler ve haftalar sonra kelimeler odalara giderken yavaşlıyor, renkler ve kokuları birbirine karışıyor. Bu his midemi bulandırıyor. Annemin kıymayı hiç sevmediğim halde burnumdan sokarcasına hadi benim için ye Kenan cım dediği anlar aklıma geliyor. Üzülmesin diye kendimi zorladığım sonra saatlerce kustuğum zamanlar.
-Hadi dene burada ne görüyorsun? Ağaç var rengi yeşil, çimlerde öyle. Oysa çimler kırmızı ve neden yalan söylediğime zihnim anlam veremiyor. Sorular bitmiyor giderek büyüyen bir ateş topu nöronlarım arasında yayılıyor.
-Her şey daha anlamlı artık değil mi Kenan?
Yüzüne bakıyorum acı bir gülümseme beliriyor dudaklarımda. Dudak kenarlarımda seğirmeler başlıyor. Ama o sormaya devam ediyor.
-Şu karşıdaki araba ne renk?
Acaba sarının normal rengi neydi hatırlamak için kendimi zorluyorum. Odaları yokluyorum hızlı olmalıyım. oda 4 sarının normal karşılığı lacivert.
Lacivert diyorum. Sesim titriyor dudaklarımda seğirmeler şiddetleniyor.
-Peki bu kitap ne renk ?
Kenarları gri ortası pembe oda 3 ve 5
Cevap veriyorum; kenarları yeşil ortası füme
Sorular zincirleme trafik kazalarındaki arabalar gibi birbirine çarptıkça seğirmeler kendini titremeye bırakıyor. Tın…… Tın… işte kafamda duyduğum o son ses. Tok bir tınlama sesini takip eden zihnimi birarada tutan makaranın boşalma sesi. Tırrrrrrrrrrr. Tüm odalar içindeki bilgileri muazzam bir hızda siliyor. Sistem kapanıyor. Ardından karanlık bir yerden aydınlığa ansızın çıkmanın verdiği o boşluğa doğum anı.
-Kenan beni duyuyor musun? Ses çok derinden geliyor. Bir bebek gibi yeni dünyama doğuyorum. Bu kadar insan neden başımda. Normale döndüm mü? Etrafıma bakıyorum hiçbir renk ayrı değil hepsi iç içe artık. Zikzaklar çiziyorlar. Görüntüler uçuşuyor her şey bulanık. Çizgiler, şekillerle iç içe geçmiş parti yapıyor.
Renklerin kokuların ve şekillerin rastgele hareket ettiği bu normal dünyaya adapte olmaya çalışırken Başak endişeli gözlerle bana bakıyor.
-Ne görüyorsun her şey normal mi?
-Evet sonunda her şey normal.
Onun mutlu olduğunu görmek çok güzel. Yerden usulca kalkıp sırtımı mavi ve sarı karışık desenli banka usulca yaslıyorum. Ayaklarımın altındaki uçuşan duman ve mavi renklerdeki çimenlere bakıp acı acı gülümsüyorum.
Çok şükür ben de artık normalim.